18 Aralık 2010 Cumartesi

Münazarada Eski Sevgiliyle Karşılaşmak

“İnsan hayvana benziyor. Hayvan da bir insan yani sonuçta. O da kaka yapıyor, yemek yiyor. Sevişiyor arada. Düzensiz bir seks hayatı var hayvanın. Çok eğlenceli bir hayatı yok. Misal olarak kediyi ele alalım. Sokakta yaşayan bir kediysen diğer kedilerden dayak yiyorsun. Gününün büyük kısmı o çöp senin bu çöp benim, yemek aramakla geçiyor. Arada miyavlayıp tıslıyorsun, yoldan karşıdan karşıya geçiyorsun. Eziliyorsun filan. Normalde sevişmek aklının ucundan geçmiyor ama Mart gelince kafan tutuyor. ‘Ulan bir karı olsa da sevişsek’ diyorsun. Şanslıysan zayıf bir manita bulup ensesinden ısırıp iki git gel, işini bitiriyorsun. İnsanı hayvandan ayıran da işte bu nokta. Biz manita bulmak için ensesini ısırmak zorunda değiliz ama ebemiz sikiliyor o hatunu yatağa atacağız diye. Bana mı dedin lan? Bana mı? Bana bana Peder’ine”

Ayna karşısında çalışırken en sonunda hep yavşıyordum. Münazaraya bir hafta kalmıştı. İnsan ve hayvan arasındaki farkı ağdalı bir örnekle anlatıp, insanın neden hayvandan üstün olduğunu iki artı iki dört edercesine bir argümanla kabul ettirecektim. Evrime karşı çıkan dindar kararlığında çalışıyordum. Aynanın karşısında çalışıyordum ki sonra o kadar kişinin karşısında sesim ciyaklamasın. Ama işte cümlenin sonunu bağlayamıyordum. Göt gibi kalıyordum her seferinde. Ya Robert De Niro oluyordum ya da Bihter Ziyagil. “Sokmuşum münazarasına, kafam girsin dayısına” dedim ve sırıtarak götümü kaşıdım.

---Bir hafta sonra---

Yanımda Suat ve Gökay vardı. Ben ortada oturuyordum. Üstümde babamın Mahmutpaşa’daki tesettür giyimci arkadaşından lise mezuniyetimde bana aldığı paçası kısa, domuz gripli insan suratı rengindeki takım elbise vardı. Oturduğum için taşaklarım bayağı sıkışmıştı. Paçalar da dizime kadar gelmişti lan. Çorabım bitmiş, üstünden bir çoraplık kadar yerden de kıllı bacaklarım gözüküyordu. Allah’tan masanın üstünde Anadolu Turzim ve Otelcilik Meslek Lisesi restoran masası örtüsü vardı da gözükmüyordu.

Sabahtan beri on yedi kez işemeye gitmiştim. Vücudumda su kalmamıştı. Bakkal portakalına döndüm işemekten ama yine de çişim geldi. “Ulan Suat, ağzımda tükürük kalmadı amına koyim. Halen çişim var. Avucunu aç da işeyeyim” dedim. Şaka yaptığımı anlamadı avucunu açtı. Gökay’a baktım. O da sevgilisine mesaj atıyordu. “arklralym aşkm snr arrm” yazıyordu. Hüsranla önüme döndüm.

Ben önümdeki iğrenç masa örtüsüne odaklanmış “Ulan tartışmaktan anladıkları ‘O laflar boy boy siksin seni kovboy’ olan adamlarla niye münazara takımı kurdum?” diye düşünürken, diğer takım da yerini almıştı. Hiç o tarafa bakmamıştım.

Münazara hakemi mikrofona tık tık yaptı. “Evet sevgili arkadaşlar. Let the münazara begin” dedi ve sözü rakip takıma verdi.

Rakip takımın sözcüsü konuşmaya başladı. “İnsan ve hayvan. Bir arada yaşamak zorunda olan yaratıklar” dedi.

Şok oldum. Tanıdık bir sesti. Bim’de eski sevgilimle karşılaştığımdaki gibi hissettim. Bir zamanlar bana “Ayakların tombi gibi kokuyor” diye kızan ses şimdi “İnsan” diyordu. Bir zamanlar “Osurdun mu?” diye soran ses şimdi “Hayvanı insandan ayırmak mümkün mü?” diye soruyordu. Eski sevgilimdi bu.

O tarafa baktığım an o da kafasını bizim gruba çevirdik ve göz göze geldik. Bir an duraksadı. Kötü ayrılmamıştık aslında. Ben ona üç orospu, bir kaltak, yedi siktir git demiştim. O da bana beş pezevenk, doksan üç alçak orospu çocuğu demişti. Ama kötü sayılmazdı ayrılmamız. Ben belki bir, iki sevişiriz diye boş mesaj atmıştım sonuçta. Affetmeye hazırdım.

Bana baktı ve kafasını çevirip konuşmasına devam etti. “İnsan sevişmek ister. Ama neden? Üremek için. Soyunu devam ettirmek için. Hayvan da sadece üremek ister. Peki aradaki fark ne?” Sanki nispet yapar gibi konuşuyordu. O sevişmeli, sokuşmalı konuşunca ben de erekte oldum. Zaten memelerini kesiyordum. Değişik bir sutyen mi giymişti ne? Dimdik gözüküyordu. Gökay da o sırada kulağıma eğildi. “Hacı abi kurmuşsun çadırı ehehe” dedi. “Yok lan kumaş pantolon kıvrılıyor öyle oturunca” dedim.

Eski sevgilim konuşmasını bitirdi. Münazara sözcüsü sözü bana verdi. Önce ağzımı açıp hazırladığım konuşma metnini önüme çektim. Sonra vazgeçtim. Eski sevgilimin gözünün içine bakarak konuştum. “İnsan önce insan olacak kardeşim. Hayvan mesajdan filan anlamaz ama insan anlar. Boş mesaj da olsa mesaj mesajdır. Önce insan olacaksın kardeşim. Biz köpek miyiz, hayvan mıyız, adam değil miyiz?” dedim. Sonra “siktir git ya” der gibi kağıtları yere fırlattım. Herkes şaşırmıştı. Ama salondan büyük bir alkış koptu. Herkes münazara konusuyla alakalı sandı. Ben alkışı alınca gaza geldim.

“İnsanla hayvan arasındaki fark güzelim, insan kalbiyle, hayvan götüyle sever. Biz kalbimizle sevmişiz. Biz adam gibi sevmişiz, hayvan gibi değil” dedim. Salon coştu. Münazara sözcüsü sözü tekrar eski sevgilimin takımına verdi.

“İnsanı hayvandan ayıran en önemli özellik ellerini kullanabilmesidir. Zaten insan aklını ve sosyalleşerek ayakta kalabilmeyi de bu sayede gerçekleştirebilmiştir.” dedi.

Hemen sözünü kestim. “İnsan dediğin sevdiğinin elini bırakmaz güzelim. Hayvan olan sevgiden anlamaz güzelim” dedim konfeti yağdı sahneye.

“Lütfen sözümü kesmeyin” dedi. “Hayvan da insan da hayatta kalabilmek için, onun hayatını tehlikeye sokan engelleri yok etmek zorundadır.”

“İnsan dediğini hayatta tutan sevgisidir. Yemişim ben hayvan gibi sevişmeyi güzelim. İki attırmakla sevilmez bebeğim” dedim, salonu iyice arkama aldım.

Eski sevgilim bilim altında bana laf sokuyordu. “İnsan toplulukları gibi, bazı hayvanlar da topluluk dürtüsüyle hareket etmeyi başarmışlar ve sosyal ortamlarında doğal liderler seçmişlerdir” dedi.

“Ulan bizim arkadaş çevremiz yok sanki. Her gün kakara kikiri yapıyorduk, şimdi mi kötü olduk? İyi o zaman hayvan gibi yaşayalım. Sen evinin orta yerine sıçar mısın? Bir osurduk diye sevgilinin kalbini kırmaz mısın? Biz sevdiğimizin adını kalbimize kazımışız bir kere zalim” Feci laf sokmuştum, dişlerim arasından fısırdayarak güldüm. Masaya sol dirseğimi dayamış, yan tarafımı da iyice yaslamış, taşak geçer gibi dinliyordum. Hatunun her dediğine “He he” diye gülerek kafa sallıyor, ara sıra seyircilere dönüp sağ elimle hatunu gösterip, kafamı açıyla yana sarkıtıyor “Hey Allah’ım ya” hareketi yapıyordum.

Ne olduysa işte bu özgüven sonrasında oldu. Hatun sözü almıştı. Ağır konuştu. Dedi ki “Hayvandan farklı olduğunu sanan insan, insanlara karşı da acımasız olabilir.”

“Ulan bir dediğini iki etmedim. Sikik arkadaşlarına da tahammül ettim. Acımasız olsam önce o Gökberk yavşağının ağzına sıçar sonra da Deren’in bacısını sikerdim amına kodumun orospusu seni.”

---Münazaradan bir ay sonra---

Benim küfrümden sonra hükmen mağlup sayılmamızdan beri bir ay geçti. Aslında kötü bir şey demedim. Yani telafi edilebilir bir şey. Her gün ortalama yedi boş mesaj atıyorum ama halen cevap gelmedi.

4 yorum: